Kavim Göçlerinden bu yana ağlayan Kayıp Kent/Ali Kaya Kavim göçlerinden bu yana ağlayan kentten, Kayıp kentten herkese selamlar ..
Yok yok tarihe girmeyeceğim M.S. 350'li li yıllara inecek halimde yok zaten. Sadece, Kavimler göçü gibi göç verdiğimizi hatırlatmak isterim. Kavim Göçünün anlamı göç etmek değil belki ama bizim kayıp kentten göç edenlere çok güzel uyuyor…
Bir yerden bir yere kayıyorlar…
Buralar çok yüksek ya, o yüzden kayıp, kayıp olduğu içinde kavimler göçü gibi… Diğer illerle aynı adımız ‘VİLAYET’
Vilayeti sitteler bile daha iyiydi,
Diğer illerde falan filan var bizde şu şu yok… o şu-şu ları saymam sabahı alır. Yüksek dedik ya, çok yüksek…
Ehliyetim var ama arabamın olmamasına rağmen beni rahatsız eden… Şu trafik ışıkları niye yanmaz?
Yanmayan trafik Işıklarına bakıyorum, yollara, Kayıp Kente bakıyorum... Bir boşluk gibi…
Kavimler göçü daha iyiydi, vilayeti sitteler daha iyiydi…
‘Ne oldu yav kayıp kente’ Evet, yazamıyorum birkaç gündür, sınavlara kısa bir süre kaldı, idealleri olanlar ve yahut AÖF’li olanlar anlar beni.
Ekmek gibi su gibi ne bileyim sigara gibi bir şey, yazmak…
Kafamı yastığa koyduğumda eksikliğini hissettiğim, yazı yazmamanın huzursuzluğuyla kalkıyorum yataktan. Bilmiyorum, belki de baharatçı cihanın var mı ‘kayıp kent’ ? Diye sorusudur, toz tutmuş, kabloları birbirine girmiş, zor çalıştırdığım bilgisayarı açmamın ve kayıp kent’e başlamamın sebebi.Yıldız kolorda ki turgay abidir belki de yazışımın sebebi, 32 dişini göstererek katıla katıla gülerek yazılarımı okumasıdır, burada da güleceğini düşünmemdir belki de yazışımın sebebi.
Aşağıda ki konfeksiyondur belki de, Gamzemiydi ismi kızacak bana ama hatırlayamıyorum Gamzeydi heralde. Konfeksiyonun işletmecisi.
Yazın düğünümüz var diyerek ‘bir takım alsam mı acaba?’ Hem kızda iş yapmış olur.
Takım var mı? Diyorum, ‘bilmem ki hele bakayım’ diyor, arkada ki takım elbiselerini unutmuş gamze…
Takım elbiseler kaderlerine mahkûm, aynı benim bilgisayar gibi toz tutmuş. Toz tutan takımlardır belki de yazışımın sebebi.Telsim de ki kübradır belki de yazışımın sebebi.
Bana muturuf diyor ama dişlerini fırçalamıyor…
Fakir dayının, küçük gudiklerimize kremalı çorba yedirmesidir belki de yazışımın sebebi. Bana çorba al dedi dayı, gudikler için… Gudikler hangi çorbayı içer ki..
Bende aldım bizim yeni açılan kırıntıdan… ha bu arada Kırıntıda, kırıntı yani ha, buradan söyleyeyim içindekilerinin pahalı değilde değerli olduklarını…
Fakir dayının gudiklere çorbayı zorla içirmesidir belki de yazışımın sebebi,
Baş Patron Sermin yengenin sabah matbaaya girerken, ‘Kolay Gelsin’ demeyişidir belki de… Barış abinin 10 yıllık ayakkabılarını her sabah boyayışıdır yazmamın sebebi.
Beş dakika evvel yine elimi yaktım, ‘Allah billâh aşkına bir insan elini her gün mü
yakar ? Yüksek rakımlarda yanan ellerimizi soğuk suya tutmanın bir anlamı varmı bilmiyorum ama ben yine sıcağı tercih ediyorum...
Geçen ki yazımı okumamış olacak ki, gittim yine salata yiyor. Bizim evin yolunda ki ilk bakkal amca… Gofret kartonlarından bir sur örmüş amcam… Ördüğü o dünyada bir akrabam daha var Ahmet amca… Gofret kartonlarından ördükleri surların arkasında ki dünyaları çok ta geniş değil aslında, bir salata ve 2 kadeh… Rakıyı bol sulu içer amcalarım, dokunmasın diye değil çabuk bitmesin diye, damla damla payettiklerini gözlerimle gördüm… Yarım bittikten sonra da, ‘vay ben kara mustonun torunuyum, yok ben kara hacının torunuyum’ diyerek birbirlerine küfretmeye başlarlar.
Tabi ondan önce bizim kafeye uğruyorum. Yengenin morali çay ve müzik ısmarlamayacak kadar bozuk. Öğrencilerin gideceğini söylüyor, ‘vağ vağ vağ’ elektrik faturası çok geliyor diye ufoyuda açtırmadı, 'ya ufo düştü de çalışmıyor '
Sonra, elektrikler gidiyor... Yengenin morali koma..
Elemanlar kapıyı tutuyor, kimse kaçmasın diye...
Kavim göçlerinden buyana ağlayan Kayıp Kentten hepsi bu kadar… Ben hep aynı sonla bitireceğim cümlelerimi…
Bir çiçek adıyla başladığım hayata, kaderin artistlikleriyle ve de AÖF ile devam ediyorum.
AÖF bürosunda ki görevlilerin sınav tarihini bile bilmedikleri, bilseler de söylemedikleri Kayıp Kentten hepsi bu kadar…
|