Yakın zamanda bir annenin evlat acısıyla nasıl yanıp tutuştuğuna tanık olmuş, acısını acımız gibi sahiplenerek yüreğimizde hissetmiştik.
O Kederli ve yılların acısını barındıran derin yüz ifadesinde hiç dinmeyen ve tarifi imkânsız acının izlerini taşıdığına şahit olmuş, son demlerinde nasıl isyan ederek haykırdığını görmüştük “Cemil’imi bana getirin,, diye.
İşte o yiğit kadın, o acılı ana Cemil’inin hasretiyle yanıp tutuşan anaydı…
O Berfo anaydı.
Bazı anlar vardır ki, rengini, dilini, tadını ve görüntüsünü ne kadar ifade etmeye çabalarsanız, çabalayın, anlatmaya muvaffak olamazsınız.
Ancak bazı anlar olur ki, hiçbir çabaya gerek kalmadan farkındalık yaratır, sahiplenirsiniz ve kendi sorununuz gibi algılarsınız. Ve o anlarda sizde acı çekersiniz, kahrolası dünyanın bütün yükü sırtınızdaymış gibi.
İşte o andır sizi teslim alan ve ince bir sızı gibi beyninizi işlevsiz kılan...
inir uçlarınıza yüksek voltajda gerilim yükleyerek, sizi çıkmazlara sürükleyip yaşama isteğinizden eser bırakmayan…
Bu öyle acımasız bir duygu halidir ki, bazen bu da yetmez ve sizi parça parça, sessiz sedasız yiyip bitirir.
Tıpkı Berfo ananın acılarını sahiplenerek, kendimize musallat ettiğimiz o berbat duygu gibi…
Düşünsenize, bir gece vakti ansızın karanlıklar içinden çıkagelen bir manga kolluk kuvveti kapınıza dayanıyor ve kapınızı kırarak, sorgusuz sualsiz içeri dalarken, daha siz ne olduğunu anlamadan her şeyden gözünüz gibi sakındığınız evladınız derdest ederek, geri dönülmez bir meçhule doğru yola çıkarıyorlar.
Ve bir daha kokusunu duyumsamayacaksınız, elini tutamayacaksınız, saçını okşayamayacak, sesindeki o keyifli vurguları asla duyamayacaksınız ve en önemlisi baba olacağını göremeyeceksiniz. Koparıp alıyorlar, bütün umutlarınızı, hayallerinizi beraberinde söküp götürerek.
Bir evlat sahibi olarak biçare ve acz içindesiniz…
Sadece feryat figan ediyorsunuz, evladımı götürmeyin, o daha bir çocuk diye…
Bir ananın o anlarda neler hissedebildiğini elbette hiç birimiz anlatma becerisini gösteremeyiz.
Ne kadar drama yüklersek yükleyelim ve yine ne kadar kurgu yapmaya çalışsak çalışalım, Berfo Ananın yüreğinde kopan fırtınaların şiddetini ifade etmeye yaklaşmamız mümkün değildir.
Buna ne kalem dayanır, nede kâğıt. Bunun kısaca tarifi, ateşin düştüğü yeri yakması ve yakınlarına kıvılcımlarını saçarak, orada derin izler bırakmadır.
Berfo ananın yaşadığı acı, bir insanın bütün direncini, yerle bir eden, zor ve dayanılması güç bir acıydı.
Buna rağmen yaşadığı sürece Cemil’ini karanlık bir gecede alarak infaz eden eli kanlı cellâtlara karşı meydan okumuş, yüreği kor ateşler içinde yansa da haykırmıştı, lanetler yağdırarak…
O yaşına rağmen yılmadı ve koluna girenlerin desteğiyle adaletin dağıtıldığı kurumlarda eli kanlı diktatörlerin görülmeye başlanan davalarına yürüdü.
Korkakların şekerim var, tansiyonum var diye saklandığı hastane köşelerinde çıkmaya cesaret edemediği dava sürecinde o 105 yaşında olmasına rağmen hala dimdikti ve duruşmayı izlemek için Ambulanslarla giderek davalara müdahil oluyor ve 12 Eylül davasında Kenan Evren’in karşısına dikilerek hesap soruyor , ‘Ben ona oğlumu sağlam teslim ettim. Çıkmıyor karşıma. Neden çıkmıyor. Onun ocağı söne boynu devrile, evi yıkıla! Tuuh lanet ola! Bana cevap verecek… Çocuğum kaçmış diyor nasıl kaçabilir? Allah’ında bula, bana oğlumun mezarını versinler, kemiklerini versinler. Allah affetsin onları, ben etmem’ diyerek ve içi kan ağlayarak haykırıyordu.
Davalar devam etti, lakin korkaklara bir şey olmadı. Onlar hastane odalarında kahvelerini yudumlayarak davayı seyretmekle yetindiler.
Berfo anaya gelince…
O yiğit kadın Cemili’nin acısına daha fazla dayanamadı ve ölmeden önce bir vasiyet bıraktı. ‘Ben başımı taş üzerine koydum. Çocuğumun cenazesi gelene kadar beni gömmeyecekler. Çocuğumun cenazesi gelecek. Ben göreceğim, beraber mezara gideceğim’ diyordu.
Dünyanda ona hayatı cehenneme çevirenler yüzünden kahrından göçüp giden Berfo ananın hiçbir isteği gerçekleşmedi.
32 yıl boyunca Cemil gelirse dışarıda kalmasın diye evinin kapısını kapatmayan Berfo ana Cemili’nin eşikten içeriye girdiğini görmediği gibi, ısrarla kendisine getirilmesini istediği Cemili’nin kemiklerine de kavuşamadan gözü arkada ayrıldı aramızda, yüreğinde taşıdığı kor ateşle ve sebep olanlara beddualar yağdırarak…
Umudumuz odur ki, hasretiyle yanıp tutuştuğu Cemil’iyle gittiği yerde bir araya gelmiş, yüreğinde taşıdığı o kor ateş sönmüş olsun.
O yiğit Anaya selam olsun ki, Cemilin vefalı yoldaşlarının gayretleriyle yeniden yapılanan Göle’deki o evin, yıllarca dışarıda kalmasın diye açık bıraktığın kapısı bundan sonra artık hep açık kalacak ve nice Cemiller bir arada ve onun yanında olacaklar. Cemil Kırbayır kültür merkezine dönüştürülen ve acılarını paylaştığın o ev Cemil’ini ölümsüzleştirerek, korkakların kâbusu olacaktır.
Sen artık rahat uyu Berfo ana….
Osman Kamacı 21.07.2013 osmankamaci@hotmail.com |