

Ödülüne Layık Görüldüğüm
Metin Göktepe Gazeteciydi..
100’ün üzerinde gazetecinin tutuklu olduğu, havuz medyası denen gazetelerin bile art arda kapandığı, insanların satılık basın deyip, günlük bir gazete okumadığı ülkemde gazeteciliğin ve bu mesleği yapanların ne kadar zor şartlar altında olduğunu anlatan onca yazılar arasında gazeteciler başta olmak üzere öldürülen onca siyasinin, aydının katillerinin hala aydınlatılmadığı, hatta unutuldukları da bir gerçek..
Oğlunu aramakla ömrünü tamamlayan Berfo nineyi makamına davet edip, tüm faali meçhul cinayetleri aydınlatacaklarını belirten şu anki başkan gibi onca siyasinin sözlerinin havada kaldığı ve tam tersi var olanların da tutuklanıp, içeri atıldığı, onca tv ve gazetenin kapatıldığı, kapatılamayanların baskı altında bir araya getirilip, havuza atıldığı ülkemin gazetecilere olumsuz bakması ve bu konuda dünyanın bir çok ülkesi arasında ilk sıralarda olması da demokrasi diyenlerin çokluğunu ortaya koysa da ne fayda ki gazetecilerin hala gazetecilik yapmaya gayret ettiği ülkemde..
Evet;
Kol geziyor kara zulüm
İki yakanızda elim
Anasının feryadıdır
Yakar bu evreni bilin
“Uyyyy ben ölim
Uyyyy ben ölim”*
*Metin Göktepe’nin cenazesinde annesinin ağıtında ki ‘Uyyyyy, Uyyyyy ben ölim’ feryatları hala devam eder. Adına verilen ödülü aldığım öldürülen Metin Göktepe’yi bir kez daha saygıyla anarken..
Evrensel Gazetesi Muhabiri Metin Göktepe, “Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar” diyerek gittiği haberde, gözaltına alındı ve polislerce dövülerek öldürüldü. Gün 8 Ocak 1996’ydı…
Devlet yetkilileri çelişkili açıklamalar yaparak cinayeti gizlemeye çalıştı. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller ve İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Metin Göktepe’nin gözaltına alınmadığını; Eyüp Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan gözaltına alındığını ancak sonra çay bahçesinde otururken fenalaşarak sandalyeden düştüğünü; İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan ise spor salonunun duvarından düşerek öldüğünü iddia etti.
1. Metin Göktepe..
10 Nisan 1968’de, Sivas ilinin Gürün ilçesine bağlı Çipil köyünde dünyaya geldi. Yaşamının ilk 11 yılını burada geçiren Metin, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan, 8 çocuklu emekçi bir ailenin 7. çocuğuydu.
İlkokulu, köyün tek okulunda, birleştirilmiş sınıfta okuyan Metin, çalışkan, başarılı, sevilen bir öğrenciydi. Abla ve ağabeylerinin yıllara yayılan göçünün ardından 1979’da annesi ve babasından hemen önce küçük kardeşi Aziz ile birlikte İstanbul’a geldi. Aynı yıl Esenler’deki Harp Dinçsoy İlköğretim Okulu’na kaydoldu ve 5. sınıfı burada okudu.
Ortaokula o zamanki adıyla Esenler Lisesi’nde başladı ve liseyi de burada okuyarak şimdiki adıyla Bakırköy İbrahim Turhan Lisesi’nden 1986’da mezun oldu. Lisede de başarılı bir öğrenci olan Metin, mezun olduktan sonra bir yıl dershaneye devam etti ve buradaki başarısıyla, kardeşinin de dershaneye gitmesini sağladı.
2. Yaz tatillerinde çalışarak…
Yaz tatillerinde çalışarak harçlığını çıkaran ve böyle okuyan Metin, 1989 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümüne girdi. Bu sırada fabrikada çalışan ablası, ağabeyi ve 86’dan itibaren kültürel ve sosyal faaliyetlerine katıldığı dernek sayesinde politik mücadele ile tanıştı. Metin üniversitede öğrenci gençlik mücadelesinin aktif bir üyesi oldu. Öğrenci ve işçi hareketinin oldukça coşkulu olduğu bu dönemlerde, bir çok kez gözaltına alındı. Çevresinde, sürekli gülen, çok geniş bir arkadaş çevresi olan ve hoş sohbet biri olarak tanınıyordu.
1992 yılının Mart ayında işçi ve emekçi hareketinin gelişimine objektif tutacak bir derginin, Haberde ve Yorumda Gerçek dergisinin çıkacağını öğrenince orada çalışmaya başladı. Yayın hayatı boyunca Haberde ve Yorumda “Gerçek Dergisi’’nde muhabir olarak çalışan Metin, 7 Haziran 1995’te kurulan Evrensel gazetesinde başından itibaren yer aldı. Metin, 8 Ocak 1996’da, gazetecilik yaparken, gözaltında polislerce dövülerek öldürüldü.
3. Cinayet Günü Yaşananlar;
Ümraniye Cezaevinde öldürülen tutukluların cenazesini izlemek üzere Alibeyköy’e gitmişti. Ancak, “Sarı Basın Kartı” olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmadı. Haberi izlemekte “ısrarcı” davranınca da, gözaltına alındı ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonuna götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek öldürüldü.
4. Emniyet Amiri, ” Özel Muamele” diyor. Aşağıdaki satırlar, dava dosyasından tanık ifadesi olarak tarihe geçti.
“İnsanca yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahipsiniz. Size hiç kimse işkence ve eziyet yapamaz; insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamazsınız!”
Bu satırlar Emniyet Genel Müdürlüğü”nün internet sitesinde yazar.
Peki Metin nasıl öldü?
Onun da ayrıntısı var:
“O sırada Metin getirildi. Amirlerden biri “özel muamele” dedi. On kişi Metin”in üzerine çullandı. Cop, kazma sapı gibi şeylerle vuruyorlardı. Metin bayıldı. Su döküp ayılttılar. Tekrar dövmeye başladılar. Çok kan kaybediyordu. Tuvalete götürüp yıkadılar. İçlerinden biri “ölecek galiba, hastaneye götürelim” diyordu. Diğerleri “ölürse ölsün” diyerek dövmeye devam ettiler, Metin artık hareket etmiyordu.”
5. Bir de sanık ifadesi var
Çevik Kuvvet memuru Şuayip Mutluer, 1. Sınıf Emniyet Müdürü Yaşar Gökışık”a verdiği ifadede şöyle diyordu:
“Ben salona döndüğümde yerde yatan şahsı (Metin Göktepe) sordum, polis memuru Metin Kuşat, gazeteci olduğunu İstiklal Marşını bilmediğini söyledi. Ben de “boş ver” dedim, bir tekme de ben attım. O sırada polis memuru Saffet Hızarcı”nın yerde bulunan şahsa “Bu Ali için, bu Rüştü için, bu da Süleyman için” diyerek vurduğunu gördüm. Sonradan adamı dövmekten copunun kırıldığını öğrendim.”
Metin Göktepe”yi bu şekilde hunharca döverek öldürenler, dava açıldığında “istemeden adam öldürmek suçu” ile yargılandılar.
6. Avukat Fikret İlkiz’in Afyon Ağır Ceza Mahkemesinde söyledikleri:
“Eğer istemiyorsanız, bir kere vurduktan sonra geri çekilirsiniz. Yere düşmüş insanın kafasına kırk kere kalasla vurmazsınız! Metin Göktepe seçilerek alınmış, Evrensel muhabiri olması nedeniyle bilinçli olarak dövülmüş ve isteyerek öldürülmüştür!”
Davayla ilgili çarpıcı detaylardan birisi de, Metin Göktepe’yi öldüren polisleri yargılayacak yer bulunamamasıydı…
Dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar, 25 bin polisin görev yaptığı İstanbul”dan güvenlik gerekçesiyle davayı Aydın”a nakletti. Orası da beğenilmedi, Afyon’a gönderildi. Duruşma günlerinde Susurluk Davası”ndan mahkum olmuş Korkut Eken Afyon’a geldi. 12 Mart dönemini yaşayanların adını bildiği Necdet Küçüktaşkıner, sanık polislerin avukatı oldu.
7. Ablası Meryem Göktepe cinayeti ve sonrasını anlatıyor:
İnsan bazen kimi olumsuzlukları hissediyor.
8 Ocak gecesi Metin’i aramak için ev telefonunu uyumuşlardır düşüncesiyle kısaca çaldırıp kapattım.
Saat 23.30 civarında.
Aklım Metin’de nedense ve uyumuşum. Sabah kalktığımda bir şeyim kaybolmuş gibiydim.
Gördüğüm rüyanın etkisi olabilir mi acaba diye arkadaşımla konuşuyordum iş yerimde. Rüyamda bir dere kenarındayım. Şırıl şırıl akan suda balıklar adeta dans ediyor. Ben de çok keyifle elimi uzatıp balıklardan tutuyorum.
Derken bir kara balık, boyu diğerlerinden daha küçük olanı avucumun içinden kayarak kaçıyor.
Çok üzülüyorum bu duruma.
Arkadaşım güzel olduğunu söylüyor, kısmetmiş balık görmek gibi şeyler söylüyor.
Ancak benim içimi acıtan bir şey olmuş o küçük karabalığın kaçışında…
8. “Bugün olağanüstü bir gün diyorum kendi kendime.”
O gün 9 Ocak sabahı iş yerimde masama sığamıyorum. Sürekli oda değiştirip dolaşıyorum. Odama döndüğümde çeşitli kereler birileri tarafından arandığımı öğreniyorum.
Bu da canımı sıkıyor oldukça. Sonrasında eski iş arkadaşlarımın öğlene yemeğe gelecekleri notunu alıyorum “sakın Meryem bir yere ayrılmasın” tembihi ile.
Bugün olağanüstü bir gün diyorum kendi kendime. En yakın arkadaşıma bu gün neden herkes beni arıyor ki, acaba bir şey mi oldu diye soruyorum. Hemen de uzaklaştırıyorum bu kötü düşünceyi.
Gayri ihtiyari Metin diyorum birden.
Metin’e bir şey mi oldu düşüncesini saçma bulup, titriyorum sanki.
Bir telefona nihayet ben çıkıyorum. Beni yakaladın bravo diyorum.
9. “Buluşmaya gidinceye kadar yüreğim ağzımda.”
Karşı taraf durgun fark ediyorum. Ha evet ablam ve abim de aramışlar ulaşamamışlar diyor çok eskiden Metin ile ortak arkadaşımız olan Uysal. Benimle çok acil buluşmak istediğini anlatıyor, ama ben ona arkadaşlar gelecek filan diyorum. İsterse benim işyerime gelebileceğini de söylüyorum.
Olmaz diyor ve çok kararlı geliyor sesi. Bir şey olup olmadığını sorduğumda kendi özel bir sorunu olduğunu, ancak benim ona yardım edebileceğimi söylüyor. Kıramayıp çıkıyorum ve tembihliyorum bürodaki arkadaşımı eğer gelirlerse beni mutlaka beklesinler diyorum.
Buluşmaya gidinceye kadar yüreğim ağzımda. Yol çok uzun geliyor. Oysa iş yerime çok yakın. Buluşma anına kadar hep Metin ile ilgili olumsuzlukları öteliyorum
10. “Yaralılar var dünkü gözaltılardan” diyor.
Özgür Gündem’de çalışan ortak arkadaş gazeteye gidelim daha rahat konuşuruz diyor.
Karşısına dikiliyorum Yenikapı’dan sahile doğru gittiğimiz yolda. “Bana ya neler olduğunu anlat ya da gelmeyeceğim” diyorum.
İnkar etmeye çalışıyor. Bakıyor olmayacak Metin diyor. Yüreğim sıkışıyor, “Bir şey mi oldu, çabuk her neyse söyle” diye sarsıyorum.
“Yaralılar var dünkü gözaltılardan” diyor. Hatırlıyorum birden, dün cenazeler kalkacaktı sahi.
“Evrensel’den de Metin yaralıymış” diyor.
Nerde?
Nasıl?
Sorularım havada uçuşuyor.
Uysal “Sakin ol üç Metin var ya, hangisi belli değil” dediğinde “Ne fark eder ki? Gerçeği bilmek istiyorum” diyorum.
Aslında yüreğime ateş düştü ama hep kovmak istiyorum. Gazeteye gidiyoruz, bana bakıyor herkes ve ben acaba birisi gerçeği söyler mi? diye şaşkın bakınırken,”Ablasıymış”, “ablasıymış” kerelerce çınlıyor kulaklarımda.
“Ablasıymış!” hiç normal gelmiyor.
11. “Söyle” diyorum, “ne oldu Metin’e, öldü mü yoksa?”
Ben telefona uzanıyorum, abimi arayacağım.
Çok uzun geliyor o süre bana.
Bu arada masadan bir toplu iğne alıp parmağıma olanca gücümle batırıyorum.
Kabus değil! Rüya değil! Karşıdan alo diyen yengeme soruyorum.
Yaralıymış, Çapadaymış.
Bulanık insanlar, karmakarışık uğultulu sesler’
Beni hastaneye götürdüklerini arabada öğreniyorum. Cerrahpaşa yolundayız. Hastane girişini geçiyoruz, anlam veremiyorum.
Çapa demişti yengem oysa. Adli Tıp önünde duruyor araba.
İbo! İbo’yu, ağabeyimi görüyorum.
Sağda üç genç kız ilişiyor gözüme, birisi yerlere atıyor kendini, ağlıyor, bağırıyor.
Diğer ikisi genç kızı sakinleştirmeye çalışıyor hem de ağlıyorlar.
İbo’ya koşup sarılıyorum o da ağlıyor benimle.
“Söyle” diyorum, “ne oldu Metin’e, öldü mü yoksa?” bir süre bir şey diyemiyor.
Nasıl denir ki? Metin, Metin nasıl ölür! “Anla artık” diyor…
12. Devlet İlk Kez Suçunu Kabul Etti
Göktepe’ye şiddet uygulayan beş polis ‘kastı aşan şekilde insan öldürmek’ (öldürme niyeti bulunmadan, taksirle) ve ‘faili belli olmayacak şekilde insan öldürmek’ suçlarından yedi yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldı. Bir polis memuru ise Yargıtay’ın kararı bozmasından sonra 20 ay hapis ve beş ay kamu hizmetinden uzaklaştırma cezası aldı.
Sanıkların bir kısmı bir buçuk yıldan az süre ceza evinde tutuldu, ancak 2000’de yürürlüğe giren Şartlı Af Yasası cezaların tamamlanmasına engel oldu.
Öldürülmesinden sorumlu polisler kamuoyunda “Rahşan affı” diye bilinen afla şartlı tahliyeden yararlanarak toplam 1 yıl 8 ay yatmışlardır.
Metin Göktepe gözaltında öldürülmüş gazeteciler içinde katilleri yargılanmış ilk gazetecidir.
Ve bende yaptığım haberlerle Metin Göktepe adına verilen ödülü almış bir gazeteciyim.
Yani Metin Göktepe’nin gittiği haberler için mücadele eden gazetecilerden biriyim..
Ardahan 1. Amatör Futbol Liginin 3. Haftası karşılaşmaları yapılan çekişmeli maşlarla son buldu.
11 Amatör Futbol Takımının Mücadele ettiği Ardahan 1. Amatör Futbol Ligi Cumartesi ve Pazar günü Ardahan ve Göle’de yapılan karşılamalarla sona erdi.
Yoğun bir tempo ve seyirci eşliğinde yapılan karşılaşmalarda bolca küfrün olması haftanın en kötü puanı oldu.
Göle Karlıyazı Futbol Takımının ligin 3. Haftasından havlu atıp sahaya çıkmaması üzerine haftanın en karlı takımı 3 puanı oynamadan alan Hoçvan Spor oldu.
Haftanı derbisi olarak adlandırılan Göle Belediye Spor ile Arı Spor karşılaşmasında Göleli taraftarların olmadık küfürler savurduğu misafir takım Arıspor Göle Belediye Spor’a 5-2 yenildi.
Sulakyurt (Sarsep) Spor’un Göle takımı olan Senemoğlu Serhat Spor’u evinde 4-3 yenmeyi başardığı karşılaşma öncesi 1921 Ardahan Haliefendi Spor yine Göle takımı olan Senemoğlu’nu 4-2 yendi.
Göle Belediye Spor’un Arı Spor’u 5-2 yenerek aldığı 3 puan ile haftanın en kazançlı takımı olurken Ardahan 1. Amatör Futbol Ligine katılan diğer ilçe takımı olan Posof Spor ligin yeni takımı Ölçek Spor’u evinde 3-4 yenmeyi başardı.
10 Futbol takımının haftayı 33 gol ile kapattığı 1. Ardahan Amatör Futbol Liginde oynadığı üç maçta 9 puan alan 1921 Ardahan Halilefendi Spor , Bağdeşenspor (Kinzodamal) Spor, Göle Belediye Spor 9 puanla birinciliği paylaşan takımlar oldular.
**Serhat Ardahan Spor Bayburt’ta Şeytanın Ayağını Kırdı..
Lige katılmayacak durumda iken Ardahan Dernekler Federasyonu Başkanı, Gazeteci Fakir Yılmaz’ın 18 kişilik gönüllü Ardahanlı ile bir kaşe ile alıp, baştan aşağı yeniden kurduğu Serhat Ardahan Spor BAL liginde ilk galibiyetini Bayburt Deplasmanın da aldı.
Hala maddi sorunlar yaşayan ama tüm olumsuzluklara karşın ligde kalmayı sürdüren ve deplasman da Bayburt Spor’u 3-1 yenerek, 2018-2019 Sezonun 4. Haftasında 3 puanı almayı başaran Ardahan’ın Bölgesel Amatör Ligi Temsilcisi Serhat Ardahan Spor geçtiğimi hafta oynadığı karşılaşmada adlığı bir puanla birlikte 4 puanın sahibi oldu.
Amerika’nın olmadığı masanın ayakları..
Durduk yerde bir anda ‘Cehennemden geldiler’ denilen İşİT itlerini besleyenlerce bir anda karışan ve bugüne kadar 400 binin üzerinde insanın öldüğü, milyonarcasının da yerinden, yurdundan olduğu Suriye’de ki dış destekli iç savaşı bitirme adına yapılan toplantıların en sonuncusu ülkemizin 3. Köprü manzarası eşliğinde İstanbul’un boğaz manzaralı Sarıyer ilçesinde yapıldı.
Başkan Erdoğan’ın ev sahipliğini yaptığı, Rusya, Almanya ve Fransa Başkanlarını katıldığı toplantıyı izlerken önce hava alanına ard arda inen liderlerin uçakları ardından karşımla törenleri sonrasında yuvarlak masa da oturan liderlerin yüz hatlarındaki mesajlarını okumaya çalıştım.
4 Liderin oturduğu masada en çok dikkati çeken ise o masanın bir ayağının orada olmadığıydı..
Çünkü Arap Baharı adı altında bölgede yani Arap ve Ortadoğu adasında operasyon başlatan ve önce Irak ve Libya, ardından Tunus, Mısır sonra da Suriye’yi alt üst eden asıl ayak yani bölgede ki çocuğu İsrail’i korumak, kollamak ve daha da büyütmek adına insan kanını kara petrole bulaştıran Amerika yoktu o masa da..
Halbuki aynı Amerika bölgede ki müttefik dedikleri ile Suriye’den önce bir çok ülkenin altını üstüne getiren asıl sorumlu ve suçlu olduğu kadar 4 liderin bir arya geldiği masaya yatırılan konuların baş aktörüydü.
Yani o olmadan, yani ABD’ denen dünyanın jandarması Amerika o masa da yoksa o toplantı ve ondan öncekilerin hiç birinin sonuç vermeyeceği zaten bu 4 liderin yaptığı toplantının sonuç bildirgesinde de belli oluyordu.
Çünkü Türkiye’nin ev sahipliğini yaptığı toplantıdan sonra kaleme alınan ve kamuoyuna duyurulan sonuç bildirgesi de önceki toplantılar arından yapılan açıklamalardan farklı değildi.
Yani Suriye’de ki savaşı bitirecek bir açıklama yada ciddi bir çıkış yoktu..
Masada bulunan Suriye’de yaşanan iç savaştan önce de Suriye’de askeri üsleri bulunan Rusya 2015’te rejime destek olmak için hava saldırıları başlattı ve bu saldırılar savaşın gidişatının Esad lehine değişmesinde büyük rol oynadı.
Almanya ile Fransa ve diğer Batılı ülkeler “ılımlı” diye kabul ettikleri muhaliflere yani aralarına İşİT’in de bulunduğu terör örgütlerine değişen derecelerde destek oldular.
Türkiye uzun süredir Suriye rejiminin terörist dediği muhalif Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) destek veriyor. TSK Afrin’de, Kürt Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) askeri kanadı olan Halk Savunma Birlikleri’ne (YPG) yönelik Zeytin Dalı Harekatını ÖSO ile birlikte yürütüyor.
Peki ya Amerika ve diğerleri nerede?
Yani o masada olması gereken ABD yani Amerika bölgede akmaya devam eden kandan hiç sorumlu değil mi?
Okyanus ötesinde sessi, sedasızca durup, yaşananları mı izledi?
Tabii ki değil, çünkü o masada olması gereken ilk isim ABD’nin olduğunu o masa da bulunan 4 lider de biliyordu.
Ama bir gerçek var ki oda savaşın, çatışmanın, olayın tarafının olmadığı bir masada barıştan, huzurdan bahsetmek o kadar zor, o kadar boş ki bunu yayınlanan sonuç bildirgesinde görmek mümkün.
Bakalım mı o sonuç bildirgesine;
‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ev sahipliğinde, Putin, Macron ve Merkel’in katılımıyla, Suriye Zirvesi düzenlendi. Dört liderin yaptığı açıklamalarda, Suriye’de siyasi çözüm, mültecilerin Suriye’ye dönüşü, Esad’ın geleceği ve İdlib’de ateşkesin kalıcı hale getirilmesi başlıkları öne çıktı.’
Herkesin isteği olan bu söylemlerin hayata geçmesinin tek yolu var oda o masada olması gerekenlerin de o masaya gelmesidir.
Bildirge aynen bu..
Yani bölgede ki Kürtlerle hareket eden ABD, İsrail, konsolosluğun da gazeteci vatandaşını öldüren Arabistan, Suriye’de bizzat savaşın içinde olan İran ve en önemlisi alanın sahibi Suriye’nin ve bölgede önemli aktör haline gelen grupların da o masada olması gerekmez mi?
Bilmem ama ‘gerekmez’ diyorsanız, o zaman bende derim ki; Bir değil, bir çok ayağı olmayan o masa da beklenen çıkmaz..
Yani kısacası; Ey siz barış geliyor diye umutlananlar, şimdiden unutun Suriye’de ve bölgede gerçek anlamda bir Arap Baharını..