
Bu arada, bölgede dört ev değiştirdim ama, belediyedeki çalışma anlayışında zerre kadar bir değişim gözleyemedim.
Ne yazık ki, hep sosyal demokrat görüşteki yönetimlerin görev aldığı bu belediye çalışanları asla burunlarından kıl aldırmazlar. Yurttaşa karşı değil önce kendi keyiflerine karşı sorumludurlar. Çalan telefonlar zamanında açılmaz, başvurular kolay kolay yanıtlanmaz.
Beş altı yıl önce son oturduğum Ahlatlıbel Mahallesi’nde yaşadığım bazı olumsuzlukları ve belediye sorumluları ile yaptığım telefon görüşmelerinin içeriğini Cumhuriyet gazetesine yazmıştım, yazı Ankara ekinde yayımlanmıştı. Belediye Başkan Yardımcısı olan bir tanıdığım aradı, neden beni aramadın gibi şeyler söyledi… Belediye ile ilgili işi olan yurttaşlar neden bir yönetici araya koyma gereği duysunlar ki? Kaçı istediği zaman ulaşabilir böyle bir yöneticiye?
Aynı yazıda işimin düştüğü Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ASKİ’de karşıma çıkan, çalan kişisel cep telefonunu bile açmadan karşısındaki yüzlerce kişinin işini büyük bir sorumluluk duygusu ve kibar davranışlarla yürüten bir görevliden de söz etmiştim… Bu tutumumda siyasi bir art niyet arayanlar oldu…
Yaşamım boyunca bir siyasi görüşü onurla taşımış olmakla birlikte olayları değerlendirmelerimde ve davranışlarımda asla bir siyasi önyargı taşımam; olabildiğince adaletli ve gerçekçi olmaya çalışırım.
Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri için Ardahan’da bulunduğum süre içinde yine Çankaya Belediyesi ekipleri gelmiş mahalleme; sokaklarda küçük asfaltlamalar yapmışlar. Benim yan sokağımda, şehir planında yeşil alan görünen bir bölgeye de asfalt dökmüşler, bu arada aylar önce diktiğim ve sabah akşam sulayarak, bakımlarını yaparak büyüttüğüm altı adet mazıyı da yok etmişler… Görmemeleri mümkün değildi. İçim yandı doğrusu… Bu arada çalışmaktan çok yeyip içmişler sanki. Çevreye akıl almaz boyutta çöp atmışlar. Bir komşum benim yokluğumda sorumluluk duygusuyla toplamış çöpleri, ben geldiğimde de kalanları topladım. İnanılmaz bir sorumsuzlukla, yanı başlarında çöp toplayıcı bidonlar olduğu halde yeyip içtiklerini sağa sola saçıp gitmişler. Benim o yeşil alanda bıraktığım masa ve sandalyeleri de sağa sola dağıtıp terk etmişler bölgeyi.
Neredeyse on beş gündür mahallede dönüşüm çöplerimizi attığımız toplayıcılar da yok oldu. Bin bir emekle cam eşyaları, kâğıdı, naylonu ayırıp oralara atıyordum. Bir kısmı da tavuklara ve köpeklere gittiğinden, ev atığı olarak adlandırılan o çöplerden hemen hiç çıkmaz benim evimden.
Sorumlu bir yurttaş olarak, elimde dönüşüp işe yarasın diye topladıklarım, muhtara kadar gidip sordum, tamir için götürdüler onları dedi. On beş yirmi gündür ne tamir olmaz tenekeymiş bunlar anlayamadım.
İstemeye istemeye telefonlara sarıldım. Çözüm Masası diye bir şey kurmuşlar. Telefonları duvar. Sıradaki ilk kişi olduğumu söylüyor yanıtlayan otomatik ses ama, iki kez tam on beşer dakika müzik dinledim. Sonra dayanamayıp santrali aradım. Eveleyip geveleyip Çözüm Masası’ndaki çalışan arkadaşlarını savundu. Büyükşehir’in 153’ü hiç bekletmeden açılır ama dedim, yine eveleyip geveledi.
Arkasından çevre birimini aradım. O da eveleye geveleye dönüşüm çöp toplayıcısı içine bazılarının ev attığı attığından filan söz etti. Yok bölgelere ayırmışlar, yok firmalara vermişler… Yok kâğıt toplayıcılar karıştırıyormuş… Sorumluluğunuzu da soyunup verseydiniz bari dedim. Siz neden oturuyorsunuz o masalarda? Hangi yüzle aybaşında maaş alıyorsunuz?
Yani dedim, birileri yanlış yapıyor diye ayırmayalım mı çöplerimizi? Bu nasıl bir anlayıştır?
Şimdi Ahlatlıbel Mahallesi yerleşikleri evlerinde ayırmayı sürdükleri (birçok kişinin bu vurdumduymazlık karşısında vazgeçtiğini çok iyi iyi biliyorum) dönüşüm atığı toplama işi için toplayıcılarının ne zaman geleceğini merak ediyor. Kaç gün, kaç hafta, kaç ay sürecek acaba onarım işi? Yoksa hiç bitmeyecek mi?
Öncekilere göre daha hareketli, daha belediyeci gibi görünen, bazı olumlu işler de yapan adaşım başkanı mı arasam acaba? Ulaşabilir miyim?
Yeşilden çevreden filan söz ediyor Çankaya Belediyesi tabelaları da birilerinin de bu zihniyete bir şeyler söylemesi gerekmez mi?
Gericiliğe, karanlığa teslim olmayacağız diye oy verdiğimiz birilerinin umutlarımızı iyice karatmaya, hayatımızı zorlaştırmaya ne hakları var?
Haydi Çankaya Belediyesi mahcup et beni, getir dönüşüm çöp kaplarımızı…
01 Ağustos 2018, Alper Akçam
.jpg)
![]() |
Fakir Yılmaz Yazıyorsam Sebebi Var |
fakiryilmaz323@hotmail.com
Çoktandır ele alamadığım Cumartesi yazılarımı özledim..
Çünkü yine bir cumartesi günü ele aldığım yeni bir yazımın 33 yıldan fazladır siyasi, politik, toplumsal ağırlıklı olan baş yazılar ele aldığımı çoğu okur bilir, sanır..
Halbuki; Aşkı, sevgiyi, doğayı kısacası onca güzel ve insana nefes veren şeyleri olduğu gibi cumartesi yazılarımı da unutturan yoğunluk yüzündedir yazdıkça rahatladığım Cumartesi yazılarım..
‘-Neydi bu cumartesi yazıları?’ diye merak edenlerin benim gazeteci kimliğimin yanında sadece stk başkanlıkları, siyasetle uğraştığımı ama şiirlerde yazdığımı bilmez belki..
Gerçi Kuzey Doğu Anadolu, 23 Şubat Gazetesi, Çıldır Gazetesi, Göle Gözlem Gazetesi, Hanak/Damal Gazetelerimin okurları bilir, o kadar sert bir simaya sahip olan benim aslında duygusal bir o kadar şair yürekli olduğumu bilseler de; İstanbul’un en güzel gazetelerinden olan Gazete Damga okurları bilmezler diye yeniden bir cumartesi yazısı yazmam gerekti belki de..
Peki ne anlatır bu benim uzun süredir ele alamadığım ve yazma, anlatma fırsatı bulamadığım benim Cumartesi yazılarım?!.
Büromun penceresini ıslatan yağmurun damlalara gibi hayat denen bu yolda yaşadığımız onca sorun ve sıkıntılar ardından gizli gizli akan gözyaşlarımızın yüreğimiz de yanan ateşi korlatma çabası gibi her Cumartesi günleri ele aldığım bu yazılarımın kendi iç dünyamda yaşadıklarımın birikmesi ile dışa yansımasıdır benim Cumartesi yazılarım..
Kalbi, yüreği gibi param parça olmuş olan bir insanın zaman zaman sahile çekilmiş olan ve koşarak binmek istediği yelkenleri kırık direğine sarıldığı kayıkla fırtınaların, tusinamilerin dolaştığı okyanuslara açılmak istemesine benzer benim Cumartesi yazılarım..
Su almaya başlamış kayığın o özlediği adaya ulaşıp, ulaşamayacağını hesaplamadan her dakika biraz daha şiddetlenen yağmurun delirttiği denizin ortasında kendisini bulup, sağına, soluna bakıp aradıklarını bulamadığı andır benim Cumartesi yazılarım..
Çölde su arar gibi gördüğü serabın peşine takılan bedevinin tuttuğunu sandığı aşk gibi çok sevdiği devesinin elinden çıkıp, gittiğini anlatır benim Cumartesi yazılarım..
Belki de bin bir çiçekle donatılmış olan Ardahan’ın yaylaları gibi ovalara, dağlara kaçmak için sessiz köy yollarına kendini atmaktır benim Cumartesi yazılarım..
İyi çekmeyen araç radyosunda ki kulağa hoş gelen bir cızıltı eşliğinde geride bıraktıklarını unutmak, ansızın terk edenlerle yaşananları hatırlamamak içindir belki de benim Cumartesi yazılarım..
İçine kapanıp, kalbini dinlerken beynini günlük yaşantıdan uzak tutup, dinlendirme çabası mıdır yoksa benim Cumartesi yazılarım?
Kim bilir belki de için için yanan ve her an patlayacak bir volkan olan yüreğini serinletmeye çalışan bir insan halidir benim Cumartesi yazılarım..
Ve belki de ondandır iç dünyam da yaşadıklarımla olan savaşın taraflarının anlaşılmaması içindir kaçıp, yazmamaya gayret ettiğim Pazar gününü beklemeden şimdiden okunmaya başlanan benim Cumartesi yazılarım..
Kısacası; Sırdaşım, kozmik odam, karanlık kuyudur benim Cumartesi yazılarım..
Yani; Arada bir açılıp ama Kırk Haramiler gelir korkusu ile yeniden kapanan kalbimin, yüreğimin, kapısı mıdır benim Cumartesi yazılarım..
|