KAFTANCIOĞLU VE FİKRİ SÖNMEZ UNUTULMADILAR..

Cumhuriyetin en önemli eğitim projelerinden, Köy Enstitüsü mezunu olan Yazar-Programcı Ümit Kaftancıoğlu’nun katledilişinin 40’ıncı yılı.


Anadolu’nun en ücra köyünden başlayan hayat yolculuğu, Köy Enstitüsü ile değişmiş. Yazıları ve radyo programları ile herkese ulaşan çok önemli bir yazar olmuş.


Ancak Anadolu’nun yetiştirdiği aydınlık kalem, karanlık güçlerin kurşunlarıyla aramızdan alındı. Ümit Kaftancıoğlu, her yıl ölüm yıldönümünde adına düzenlen öykü yarışması ile anılmaktadır. Bu yıl ülkemizde yaşanan salgın nedeniyle ödül töreni ve anma programı yapılmadı.


ÜMİT KAFTANCIOĞLU KİMDİR


Ümit Kaftancıoğlu, 1935 yılında Ardahan’ın Hanak ilçesinin Koyunpınarı (Saskara) köyünde dünyaya geldi.


İlkokulu bitirdikten sonra köy çocuklarına açık tek kapı olan Köy Enstitüsü’ne girmek için yıllarca uğraştı, Cılavuz Köy Enstitüsü’ne girdi. Kaftancıoğlu, Cılavuz Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra Mardin’in Derik ilçesinde ilkokul öğretmeni olarak görevine başladı.



“ALLAHSIZ, KİTAPSIZ” DEDİLER

CENAZESİNİ BİLE YIKAMADILAR.


Yıl 1979’du.

Karadeniz’in şirin beldesi Fatsa’da belediye başkanı seçimi vardı.

Ankara seçimi iki kez ertelemiş ama engelleyememişti.

Sonunda Fatsalılar sandığa gitti.

Sandıktan bağımsız aday Fikri Sönmez çıktı..

Üstelik ezici bir oyla; 3096.

CHP, Adalet Partisi, MHP ve MSP’nin oylarını toplasan Sönmez’e yetişemiyordu.

Artık Fatsa’nın yeni başkanı Fikri Sönmez’di.

Mesleği terzi olduğu için kendisine “Terzi Fikri” derlerdi.

Sosyalist bir insandı.


Terzi Fikri göreve gelir gelmez Fatsa’da halk örgütleri kurdu.

Halkın direkt yönetime katılmasını sağladı..

En önemli sorun çamurdu.

Halkla birlikte bir haftada Fatsa’nın tüm çamurlu yolları yenilendi.

Özellikle fındık üreticilerin sorunlarıyla ilgilendi.

Aracıların, komisyoncuların önünü kesti.

Kooperatifleşme çalışmaları yaptı.

Karaborsacıların üzerine gitti.

İlçede ekmek fiyatını fırıncılarla masaya oturan halk örgütleri ortak belirledi.

Ulaşımı ve suyu ucuzlattı.

Terzi Fikri kısa bir sürede Fatsa’da sosyalist bir düzen kurdu.

Yapılanlar karşısında ilçenin CHP, Adalet Partisi ve Milli Selamet Partisi temsilcileri de yönetime tam destek verdi.


Ancak Ankara Fatsa’da yapılanlardan rahatsız oldu.

Aylarca Fatsa aleyhine haberler yapıldı.

Başbakan Süleyman Demirel ve Hürriyet Gazetesi’nin başyazarı Oktay Ekşi Fatsa’yı hedef gösterdi.

“Burada halk mutlu, sorun yok” diyen Fatsa kaymakamı görevden alındı.

Gazeteler hemen her gün Fatsa’yı kötüledi.

Manşetler şöyleydi.

“Komünistler Fatsa’yı ele geçirdi..”

“Devlet Fatsa’da yok..”

“Dinsizler dini yasakladı..”

“Halk mahkemeleri kuruldu.”

Fatsa resmen askere hedef gösteriliyordu.


Tarih 12 Temmuz 1980’di.

Türk Silahlı Kuvvetleri Fatsa’ya nokta operasyonu yaptı.

İlçede asker ve sağ görüşlüler birlikte cadı avı başlattı.

Başta Belediye Başkanı Terzi Fikri olmak üzere yüzlerce insan tutuklandı.

Ertesi gün Genelkurmay Başkanı Kenan Evren şu açıklamayı yaptı.

“Fatsa’da taş taş üstüne bırakmadık, netekim.”


Halkın oylarıyla seçilen Terzi Fikri ve yüzlerce Fatsalı anayasal düzeni silah zoruyla yıkmak iddiasıyla yargılandı.

Cezaevinde ağır işkence gördüler..

Tarih 4 Mayıs 1985’di.

Bundan 34 yıl önce.

Terzi Fikri’nin yorgun kalbi yenik düştü..

Cezaevinde vefat etti.

Cenazesi sorun oldu.

Önce “Dinsiz bu” dediler, cenazesini yıkamadılar.

Sonra “Vatan haini bu” dediler, selasını yarıda kestiler.

Namazı bile kılmak istemediler.


Sonunda apar topar namaz kılıp gömdüler.


Terzi Fikri’nin eşi Nurten Sönmez yıllarca içten içe ağladı.

Sessiz gözyaşlarının nedeni sadece eşini kaybetmesi değildi.

Cenaze töreninde yapılanlardı.

Yıllar sonra söylediği şu sözler hiç unutulmadı.

Bir röportajda şöyle demişti Nurten Sönmez:


“Yusuf’u 2.5 ay tuttular içeride.

Naci ise 2.5 yıl kaldı.

Fikri için hep ‘Bir gün dönecek’ diyordum.

Ancak yıllar geçtikçe umutlarım tükeniyordu.

Cezaevine ziyaretine gittiğimde bana, ‘Ben ne yaptım ise halkım için yaptım’ diyordu.

En son ziyaretine, ölümünden bir ay önce gitmiştik.

Çok zayıflamıştı.

5 Mayıs’ta da ölüm haberi geldi.

Selâ okunurken birden yarıda kesildi.

Sonra öğrendik ki yetkililer, ‘Bu Müslüman değildi. Komünistti. Cenazesi yıkanmaz, selâsı okunmaz, namazı kılınmaz’ diye toplantı yapıp karar almışlar.

Bu benim içimi çok acıttı.

Çünkü Fikri, namaz kılar, oruç tutardı.

Fikri’nin babası yaşananlara çok üzülüyordu.

Akşamları onu pencerede beklerdim.

Tek katlı evimizin camları saldırıya karşı saçlarla kapatılmıştı. İki kez silahlı saldırı olmuştu evimize.

Bir keresinde vurdular da Fikri’yi.

Sadece solculuk da değildi onunki, halkıyla kaynaşan bir insandı.

Herkesle çok iyi ilişkiler kurardı.

Hâlâ birkaç kişi var yaşlılar otururuz sohbet ederiz herkes Fikri’den övgüyle bahseder.

Meşhur fındık konuşmaları herkesin dilinde.”


Ve Kenan Evren’in sözleri:


“Orada Terzi Fikri diye biri çıkmış ‘Devlet benim’ diyor.

Komite kurmuş.

Fatsa’yı o komite yönetiyor.

Ne yapılıp yapılmayacağına halk karar veriyor.

Buna göz yumamazdık.

Göz yumsak, izin versek daha nice Fatsalar çıkardı”


Terzi Fikri ve eşi Nurten Sönmez’e saygıyla.

Mekanları cennet olsun.



Azteklerin Simgesi Orkide..


Başta 90’lı yıllarda Cağaloğlu yokuşunu zevkle çıkıp, bugün yaşanan onca ekonomik sıkıntıda esnafı rahatlatıp, rahatlatmayacağı düşünülen Maliye Defterdarlığının bulunduğu Hamam sokağında bulunan büroma giderek çıkardığım gazetelerimi ulaştırmaya çalıştığım ve son yıllarda memleketimizin adını her tarafına yazdırdığım İstanbul’daki hemşehrilerim olmak üzere tüm ülkenin yanı sıra dünyanın pençesine takılmamak için evlere kapandığı bu saatlerde hayatımın büyük bölümünde adına mücadele verdiğim Kafkaslara  komşu ülkemin sınır kentin de açan kardelenlere dokunurken bu kentte ve ülkeye binlerce kilometre uzaklıkta bulunan bir kıtada bir zamanlar yaşayan Aztekler ne alaka diyebilirsiniz.


Bilmem ama dün fazladan aldıkları ve yiyemedikleri için çöplere attıkları ekmek başta olmak üzere gelen sokağa çıkma yasağı ile  ‘gıdasız kalacağım’ korkusu ile caddelere dökülüp, marketlerin önünde kavga edenlerin görüntülerine bakınca biz insan oğlunun sanki hiç  ölmeyecekmiş gibi sarıldığımız şu dünyada nice çağlar içinde yaşamış, kralllıklar, zenginlikler görmüş halkların gelip geçtiğini araştırmak geldi bugünkü halimize acıyarak..


Daha dün şurada komşu sınırlarında ülkemiz üzerinde geçip, Avrupaya ulaşmak isteyenleri konuşup, izlerken bugün bir virüsün içeri kapattığı evlerimizde taaa diğer bir kıtaya ve o kıtada bir zamanlar hüküm sürmüş, zenginliklerini bugün bir çok ilaca kaynak olan ve Corona için aranan ilacın ham maddesi olabilecek bir bitkiden, çiçekten yani Orkideyi kendilerine simge etmiş olan Aztek uygarlığına beni götürmesi ilginç değil mi?


Yani dün kardeşime adını veren Dicle Nehri ile Fırat Nehri arasında bu bölgede yaşayanların atalarına can veren Mezopotamya’nın adına benzer olan bir alanda Mezoamerika’da bugünkü orta Meksika bölgesinde 14. ve 16. yüzyıllar arasında yaşamış bir Orta Amerika halkı olan zengin Aztekler neden gelip, bugünkü yazıma konu oldu diyecek olursanız belki de şu an bulunduğum topraklar da açan Kardelenler, güller aklıma geldi ve beni bu duygu etkiledi diyebilirsiniz..



Çünkü bugün Mars yüzeyine benzeyen kent içi yolları ve mahalleler süsleyen o türkülere konu olan ‘Ardahan’ın yolları, Güller Açar Bağları’ satırlarını bana söyletiyordu yılın ilk açan kardelenlerine dokunup, okşarken..


Ve Zengin bir mitoloji ve kültürel mirasa sahip Azteklerin başkenti, günümüzde Meksiko’nun bulunduğu Texcoco Gölü’nün ortasında yer alan Tenochtitlan kentini merak ederken  özlemle aranan gül gibi orada da bir çiçeğe rastlanamıyordu..


Çünkü bugün gülleri solmuş bir Ardahan gibi Tenochtitlan kentinin ve o kentte yaşayan Azteklerin kraliyet gücünü simgeleyen Orkidelerin de artık eskisi gibi olmadığını öğreniyordum, bir anda daldığım ve okudukça biz insanların betonlaşma uğruna katlettiği dünyayı ve o dünya üzerinde yaşayan onca canlı arasında bulunan ve insan hayatına, hayat katan Gülerin ve Orkidelerin artık ya yok, ya da suni veya ilaç olamayacak kadar azalmış, tükenmiş, bitmiş bir iki tane denebilecek kadar az olduğunu daha iyi anlıyordum.



Evet bugün içine kapandığımız ve ‘Aman virüs girer’ diye korkup, kapısını bile açmaya korktuğumuz evlerimizin balkonlarında bile olmayan o çiçekler arasında olan Orkide’nin Orkit olduğu, Güllerin ise yaşanan ölümlerle adı Göz yaşına döndüğü dünyada biz şu an panik içinde olan ve yine o bitkilerin içinde olan Arpa, Buğday ile yapılan bir ekmek için marketler önünde kavga eden bizlerin bu sonu olmayan dünyada nice insanların, kraliyetlerin, hükümdarların, zenginlerin gelip, geçtiğini düşünmeden o ‘geldi’ kelimesinin yaşam, ‘gitti’ kelimesinin değişmez olan ölüm olduğunu neden düşünmeyiz ki o ağzımıza taktığımız maskenin arkasına sığınırken..


Bilmem ama ben bugün memleket de açan Kardelenleri incitmeden okşarken, bana kilometrelerce uzakta da olsa Orkidemle olmanın hazzını yaşayarak bugün olmazsa da her an belki yarın olabilecek ölüme kadar bu dünyanın tadını, sıkıntılarını, yaşanacakları Orkide kokusunu alarak yaşamaya hala ısrarlıyım ve şu an bu yazımı okuyan sen dahil, sizin gibi korkmuyorum, diğer adı kader olan bu hayatı kendime, aileme ve çevreme zehir etmemek için..


Çünkü bugün unutulan ve tarihin tozlu sayfalarında yaşayan Aztekler bugün dün hiç yıkamıyormuşuz gibi saniye başı yıkadığımız ellerimizle yapışıp, gitmek istemediğimiz dünyada, büyük bir uygarlık kurmuşlardı. Ve ‘Hernan Cortes’in Meksika’yı toprağa katma sırasında yapılan ve Tenochtitlan kuşatması olarak bilinen savaş sonucunda Aztekler yenilmiş ve güçlerini kaybetmişlerdir. Ayrıca dünyanın en büyük piramidi Meksika’da Cholula de Rivadabia’da bulunur. Yapılma nedeni gök yüzüne erişmek Azteklere ait piramit 182.107 metrekare alan üzerine kurulmuştur ve yüksekliği 54 metredir’ diyerek Azetekleri anlatan tarih bugün bu korku ile biz ölecekleri de anlatacağını da biliyorum..


Ha unutmadan bana mutluluk veren hayatımın içinde olan ‘Orkide’de kim?’ diyenler olacaksa onuda not düşüp, hayatı değil, yazımı bitireyeyim mi?..


Evet, onca hazır binası olmasına karşın, ilansız, ihalesiz yapılacak denilen yeni hastane için bugünkü Saray’dan gelen emir ile fırsat bu fırsat diyerek dozerleri daldırdığımız Atatürk havalimanı ve Sancaktepe Askeri alandaki çoğumuzun acımasızca kopartıp, katlettiğimiz doğada bulunan can veren bitkiler arasında olan Orkide doğal güzelliği ve zarafetiyle dikkatleri üzerine çeken nadir çiçeklerden biridir. Görünüşünün yanı sıra sade, saten kokusuyla da öne çıkan Orkideler Aztekler’den bu yana kraliyetin gücünü simgelemiş bir çiçektir, bugün çoğumuzun kalbine dokundurmayı beceremediği onca gül ve çiçek gibi..


KAFTANCIOĞLU ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLER İLE ANILACAK..


KAFTANCIOĞLU


ÇEŞİTLİ ETKİNLİKLER İLE ANILACAK..


ARŞİV HABER 01/04/2016 TARİHLİ HABER


Ardahan’ın Hanak ilçesi Koyunpınar (Saskara) köylü yazar ümit Kaftancıoğlu Ardahan ve İstanbul’da düzenlenecek olan etkinliklerle ile anılacak.


Ölümünün üzerinde yıllar geçtikten sonra Kaftancıoğlu’nu gündeme taşıyıp,  ilk anma programını düzenleyen gazeteci Fakir Yılmaz ile Kaftancıoğlu’nun köylüsü Bayram Çağlayan’ın çağrıları ardından her 11 Nisan ve öncesi düzenlenen çeşitli etkinlikler ile anılmakta.


Aynı zaman da gazeteci olan Ümit Kaftancıoğlu 37 yıl önce 11 Nisan’da evinden işe gitmek üzere dışarı çıktığında çapraz ateşle öldürüldü. Kaftancıoğlu yazar ve TRT İstanbul Radyosu prodüktörüydü. 


8 Nisan’da İstanbul Ataşehir’de, 10 Nisan’da Ardahan’da       anılacak olan Kaftancıoğlu 11 Nisan’da da Hanak’ta anılacak.


Cinayetin faili olarak bir kişi, “Kaftancıoğlu solcu olduğu için öldürdüğünü” söyleyen Ahmet Mustafa Kıvılcım müebbet hapis cezası aldı, dört yıl yatıp çıktı. 


Ümit Kaftancıoğlu’nun oğlu Ali Naki Kaftancıoğlu bugün artık babasının gerçek faillerinin cezalandırılmasıyla ilgili umudunun kalmadığını, Kaftancıoğlu cinayetinde asıl, failleri azmettirenlerin ortaya çıkarılmasının ve onları destekleyen dış güç odaklarının deşifre edilmesi gerektiğini söylüyor. 


Suçlu bulunan tek kişi 4 yılda tahliye oldu


“Babam 12 Eylül öncesinin çatışmalı ortamında öldürülmesinden altı ay önce tehditler almaya başlamıştı. Ama bu onun düşüncelerini savunmaktan geri bırakmadı, aksine daha da sertleşti diyebilirim. Sonra 11 Nisan 1980’de öldürüldü.” 


“Cinayetin failleri bulunmadı. Darbenin ardından MHP İstanbul Davası’nda babamın cinayetinin faili olarak dört kişi yargılandı. Yargılananlardan ikisi hiç bulunamadı, biri suçsuz bulundu, Ahmet Mustafa Kıvılcım müebbet hapse mahkûm edildi. Ama Askeri Mahkeme Kıvılcımın babamın doğrudan katili olmadığını ‘feri faili’ olduğu gerekçesiyle cezayı sekiz yıla indirdi. Kıvılcım da iyi hal gibi sebeplerle dört yıl hapis yattıktan sonra tahliye edildi.” 


Ali Naki Kaftancıoğlu yargı sürecinin daha ileriye gitmediğini, bu cinayetlerin gerek askeri mahkemeler gerekse devletin organize yapısı sebebiyle üstüne gidilmediğini söylüyor. 


“Ben babamın katillerini çok fazla suçlamıyorum. Onlar ülkücü, eğitimsiz,Muhsin Yazıcıoğlu, Alparslan Türkeş, Yılma Durak gibi isimler tarafından dolduruluşa getirilmiş kimselerdi. CIA gibi yurt dışı kaynaklı güç odakları tarafından desteklenen, Abdullah Çatlı gibi pis işlere bulaşmış bir elleri cinayet, bir elleri eroin ve kara parayla gezen kişilerdi. Asıl onların cezalandırılması, bunları destekleyen güç odaklarının ifşa edilmesi gerekirdi.”


“Onları öldürmek geleceği öldürmek”


Kaftancıoğlu asıl faillerin, azmettiricilerin  bulunması, cinayetlerin aydınlatılması konusunda umutlu değil. 


“Ben AKP iktidarında bu cinayetlerin aydınlatılacağına, gerçek faillerin yargılanacağına inanmıyorum. Cumhuriyete ve çağdaşlığa düşman bir hükümetin bizim istediğimiz anlamda bir araştırma yapacağını düşünmüyorum.” 


Kaftancıoğlu’nun asıl istediği babasının cinayetinde failleri azmettirenlerin ortaya çıkarılması, onlara destek veren güç odaklarının deşifre edilmesi ve bir de Ümit Kaftancıoğlu gibi düşünceleri sebebiyle suikasta kurban gitmiş kişilerin düşüncelerinin sınıflarda okutulması. 


“Belki o zaman onları öldürdüklerinde aslında geleceklerini öldürdüklerini anlarlar.” (EA)





Ümit Kaftancıoğlu kimdir?


Ümit Kaftancıoğlu, 1935 yılında Ardahan’ın Hanak ilçesinin Koyunpınarı (Saskara) köyünde dünyaya geldi.


İlkokulu bitirdikten sonra köy çocuklarına açık tek kapı olan Köy Enstitüsü’ne girmek için yıllarca uğraştı, Cılavuz Köy Enstitüsü’ne girdi. Kaftancıoğlu, Cılavuz Köy Enstitüsü’nü bitirdikten sonra Mardin’in Derik ilçesinde ilkokul öğretmeni olarak görevine başladı.


Daha sonra Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü bitirip bir süre Rize’nin Pazar ilçesinde Türkçe öğretmenliği yaptı. Yedek Subay olarak görev yaptığı askerlik dönüşü, TRT’nin açtığı sınavı kazanarak, Köy Yayınları bölümünde göreve başladı. TRT İstanbul Radyosu’nda “Av Bizim Avlak Bizim”, “Dilden Dile” ve “Yurdun Dört Bucağından” gibi programlarla halk kültürünü, halk âşıklarını, halkın eksiğini ve sıkıntılarını mikrofona taşıdı.


 “Gerçek edebiyatın halkın ağzında, dilinde olduğunu bilmeliyiz. Halkın sözlü edebiyatını yazıya geçirecek, değerlendirecek olanlar da halk çocuklarıdır.” Diyen Kaftancıoğlu Anadolu’yu gezerek derlemelerle halkın sözlü yazınını ve halk türkülerini yazıya döktü. “Evreşe Yolları Dar” ve “Yüksek Yüksek Tepeler Ev Kurmasınlar” türküleri Kaftancıoğlu’nun derlemeleri arasındadır.


Radyo programcılığı yanında edebiyat dünyasında da adını duyuran Kaftancıoğlu, “Dönemeç”le (Öykü) TRT Büyük Ödülü birincilik (1970) ve “Hakullah”la (Röportaj) Milliyet Gazetesi Karacan Ödülü birinciliği (1972) aldı. 11 Nisan 1980 günü görev yaptığı TRT İstanbul Radyosu’na gitmek için çıktığı evinin önünde öldürüldü.


Eserleri


Kaftancıoğlu Dönemeç, Çarpana ve İstanbul Allak Bullak öykülerini, Hakullah röportajını, Yelatan ve Tüfekliler romanlarını, Tek Atlı Tekin Olmaz ve Köroğlu Kolları halk destanlarını ve Kekeme Tavşan, Çizmelerim Keçeden, Altın Ekin, Dört Boynuzlu Koç, Hızır Paşa, Çoban Geçmez, Şülgür Deresi ve Salih Bey çocuk kitaplarını kaleme aldı.


Elif Akgül


İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon bölümü mezunu. Daha önce İMC TV’de muhabir olarak çalıştı. bianet’in İfade Özgürlüğü haberleri editörlüğünü yapıyor.